Lavta, ud ve tanbur, Türk müziğinin önemli enstrümanları arasında yer almakla birlikte, hem tarihsel hem de yapısal anlamda birbirlerine birçok açıdan benzerlik gösterirler. Bu üç enstrüman, Osmanlı döneminde ve sonrasında Türk müziğinin icrasında büyük bir rol oynamış, farklı müzik tarzlarının vazgeçilmez enstrümanları haline gelmiştir. Aynı zamanda, bu çalgılar hem göçebe Türk toplumunun kültürel mirası hem de Bizans, Arap ve Fars müzik geleneklerinden etkilenerek gelişen bir müzik mirasının temsilcileridir.
Lavta, ud ve tanbur, benzer bir form ve yapıya sahip olan telli çalgılar olarak dikkat çeker. Üçü de perdeli ya da perdesiz olmak üzere çeşitli biçimlerde bulunabilir ve genellikle mızrap ya da parmaklarla çalınır. Bu özellikler, bu çalgıların ortak kökenlerinden gelen benzerliklerin temelini oluşturur. Lavta, Türk musikisinde daha az bilinen bir çalgı olmakla birlikte, Osmanlı döneminde yaygın olarak kullanılmıştır. Lavtanın perdeli yapısı, onu tam bir tanburla, yani büyük bir gövdeye ve uzun bir sap kısmına sahip telli bir çalgıyla karşılaştırılabilir kılar. Bununla birlikte, lavta, ud kadar geniş bir ses aralığına sahip olmasa da daha tiz tonlar çıkarır.
Ud ise tarihsel olarak hem Arap hem de Türk müziğinde kendine önemli bir yer edinmiştir. Genellikle on bir veya on üç telli bir enstrüman olan ud, tanbura kıyasla daha kısa bir sapa ve geniş bir gövdeye sahiptir. Bu sayede ud, daha derin ve bas tonlar üretebilir. Lavta ile arasındaki farklardan biri de perdesiz olmasıdır; bu durum, ud icrasında müzisyene daha fazla esneklik ve doğaçlama yapabilme imkânı sunar. Udda icra edilen eserlerde, doğaçlama bölümler (taksim) oldukça yaygındır ve bu da udun Türk musikisinde önemli bir yer tutmasına katkıda bulunur. Lavta ise perdeli yapısıyla daha belirgin tonların çalınmasına olanak tanır. Fakat bu iki çalgı da icra açısından büyük bir ustalık ve teknik beceri gerektirir.
Tanbur, ud ve lavtaya göre yapısal olarak daha uzun bir sapa sahiptir ve gövdesi de oldukça farklıdır. Tanbur, uzun saplı bir çalgı olarak, hem Osmanlı klasik müziğinde hem de Türk halk müziğinde geniş bir yer bulmuştur. Tanburun en ayırt edici özelliklerinden biri ise frekans aralığının geniş olmasıdır. Geniş frekans aralığı sayesinde tanbur, hem alçak hem de yüksek tonlarda oldukça etkileyici bir ses üretebilir. Tanburda kullanılan mızrap, udda olduğu gibi icranın temel unsurlarından biridir ve bu çalgının perdeli olması, belirli bir düzende tonların icra edilmesini sağlar. Bu özellik lavta ile tanbur arasındaki ortak noktayı gözler önüne serer. Ancak tanburun sapı lavtaya göre çok daha uzun olduğu için ses derinliği ve tonu da farklılık gösterir.
Bu üç çalgı arasındaki ilişki, aynı müzik geleneğinden beslenmeleri ve benzer icra teknikleriyle öne çıkmalarında yatmaktadır. Lavta, ud ve tanbur, Türk müziğinde hem melodik hem de ritmik zenginliği sağlayan enstrümanlar olarak yer bulur. Uddan farklı olarak lavtanın perdeli yapısı, müzisyenin belirli aralıklarda daha kesin ve belirgin sesler elde etmesine olanak tanır. Tanbur ise perdeli olmasına rağmen daha geniş bir sap yapısına sahip olduğundan ses aralığı bakımından ud ve lavtaya göre farklı bir profil çizer. Bu durum, tanburun daha oturaklı ve geniş frekanslı sesler çıkarmasını mümkün kılar.
Lavta, ud ve tanbur arasındaki benzerlikleri anlamak için tarihi ve kültürel gelişimlerine bakmak da oldukça önemlidir. Bu çalgıların kökeni, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada göçebe Türk topluluklarının müzik kültüründen etkilenmiştir. Ayrıca, bu çalgılar Osmanlı saray müziği geleneği içinde de yer bularak, farklı dönemlerde farklı şekillerde gelişmişlerdir. Lavta, ud ve tanbur, farklı özelliklerine rağmen Türk müziğinin yapısında ve gelişiminde vazgeçilmez bir rol oynamışlardır.
Sonuç olarak, lavta, ud ve tanbur arasındaki ilişki, yapılarına, icra tekniklerine ve tarihsel bağlarına dayanmaktadır. Her ne kadar lavta daha tiz tonlar çıkaran ve daha küçük bir gövdeye sahip olan bir enstrüman olsa da, ud ve tanbur ile birçok ortak noktası vardır. Bu üç çalgı, Türk müziğinin incelikli ve zengin melodik yapısını yansıtmakla birlikte, her biri kendine has özellikleriyle müzik icrasında önemli bir yer tutar.